“Çocukluk Çağında Başlayan Akıcı
Olmayan Bozukluk” (Kekemelik) Nedir?
Dil ve Konuşma Bozuklukları içerisinde en yaygın görülen türlerden biri Konuşmada Akıcılık Bozukluklarıdır (kekemelik, hızlı-bozuk konuşma, vb.). Amerika İşitme ve Konuşma Birliğinin (ASHA) sınıflandırmasına göre Konuşmada Akıcılık Bozuklukları, edinilmiş ve gelişimsel olmak üzere iki başlıkta sınıflandırılmaktadır.
Edinilmiş akıcı olmayan konuşma bozuklukları, nörojenik ve psikojenik olmak üzer ikiye ayrılmaktadır. Nörojenik konuşma bozukluğu, travmatik beyin hasarı, kafa travması, inme, felç veya Parkinson hastalığı gibi nedenlerden dolayı, genellikle yetişkinlikte başlayan akıcısızlık bozukluğudur. Psikojenik konuşma bozukluğu, yetişkin bireylerde psikolojik travmalar sonucunda aşırı stres ve kaygı sonucunda oluşmaktadır. Bu konuşma bozukluğunda, aşırı stres ve kaygı yaratan olaylar ortadan kalktığında, kendiliğinden iyileşme görülür veya çeşitli psikoterapi yöntemlerinin yardımı ile ortadan kalkar; konuşma, hızlı bir biçimde yeniden akıcı hale gelir.
Gelişimsel akıcı olamayan konuşma bozukluğu, en yaygın görülen, henüz nedeni tam olarak belli olmayan, tedavilere en dirençli ve yetişkinlikte devam ettiğinde hayat kalitesini düşüren akıcı olmayan bir konuşma bozukluğudur. Çocukluk döneminde başlar ve yetişkinlik döneminde de devam edebilmektedir. DSM-5 Tanı Ölçütler kitabında Çocukluk Çağında Başlayan Akıcı Olmayan Bozukluk (Kekemelik) olarak tanımlanmıştır (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2014).
Kekemeliğin Nedenleri
Kekemeliğin nedenleri halen bilinmemektedir. Hemfikir olunan ortak bir hipotez bulunmamaktadır. Yapılan araştırmalarda, kekemeliğin nedenlerinin fizyolojik, genetik, psikolojik, nörokimyasal ve davranışsal sebepleri açısından ele alındığı görülmektedir. Kekemelik bozukluğunun gelişimi karmaşık ve çok faktörlü olarak görülmektedir. Çevresel, genetik ve yapısal faktörlerden etkilendiği algısı da giderek artmaktadır. Amerikan Konuşma-Dil-İşitme Birliği (ASHA) kekemeliğin oluşmasında psikolojik travmanın “iyi niyet” sebebi olduğu görüşündedir. İki kişi ile yapılan bir vaka çalışmasında, çocukluk travma deneyiminin kekemeliğin etiyolojisinde etkili olduğu bildirilmiştir. Aynı çalışmada çocukluk travma deneyimi kekemelik sonrası bireylerin sosyal anksiyete ve kişilik problemlerinin oluşmasında kilit rol oynadığı ve birey açısından durumu daha da komplike hale getirdiğini bildirmiştir. Başka bir çalışmaya göre, prenatal faktörlerin ve doğum travmasının kekemeliğin oluşmasında rol oynayabileceğini bildirmiştir (Mawson et al., 2016).
Kekemeliğin Görülme Sıklığı
Kekemelik, tüm etnik gruplarda ve kültürlerde görülebilmektedir. Kekemelik, genel nüfus içindeki yaygınlık oranlarının %1; çocukların %8-10’u oranında ve bireylerin %8’i yaşamları boyunca kekemelik başlangıcı deneyimler. Dünya genelinde 70 milyon bireyin şiddetli kekemelik gösterdikleri tahmin edilmektedir. Türkiye’de yapılan bir araştırmada dil ve konuşma bozuklukları içerisinde kekemeliğin %19’luk bir orana sahip olduğu bildirilmiştir. Başka bir çalışmaya göre, kekeleyen çocukların %20-40’ı yetişkinlikte kekemelik, kronik kekemelik olarak devam etmektedir (İbiloğlu, 2011; Mawson et al., 2016).
Klinik Özellikler
Kekemelik, istem dışı sürekli veya aralıklarla yapılan tekrarlar, ses uzatmaları, konuşma blokajları ve ritim kesintileri görülen bir konuşma bozukluğudur. Genellikle kekemelik, çocukluk döneminde, 2-5 yaş aralığında, konuşma ve dil becerilerin gelişmeye başladığında ortaya çıkmaktadır. Hiçbir müdahale yapılmadan kekeleyen çocukların %75’inde iki yıl içinde iyileşme göstermektedir. Nadiren de olsa yetişkinlik döneminde de kekemelik başlayabilir (İbiloğlu, 2011; Maura & Singh, 2015).
Kekemelik Tedavilerinin Verimliliği
Kekemelik tedavilerin ana amaçları yeniden yapılandırma ile günlük konuşma durumlarının azaltılmasından kaçınılması ve günlük durumlarda kekemeliği kontrol etme kabiliyetinin geliştirilmesidir. Ancak konuşmayı yeniden yapılandırma tedavilerinin sonrasında kekemeliğin tekrar ortaya çıkması çok sık görünen bir durumdur. Tedaviyi alan kişilerden ancak üçte biri orta ve uzun vadede tedavinin olumlu etkilerini koruyabilmektedir. 64 kekeleyen yetişkinle, ruhsal bozuklukların varlığı ve bu tedavilerden sonra verimliliği korumaktaki başarısızlığa katkıda bulunup bulunmadığı araştırılmıştır. Sonuçlara göre, ruhsal bozuklukları olduğu tespit edilen katılımcılar 6 ay boyunca tedavinin faydalarını belirgin ölçüde koruyamamışlardır. Ruhsal bozuklukları olmayanların ancak üçte biri 6-katılımcı (%9,38) 6 ay boyunca tedavinin faydalarını koruyabilmişlerdir (Iverach et al., 2009).
Voicing ve Kekemelik – Faydalar Nelerdir?
Kekemelik aslında sadece bir sonuçtur. Konuşmanın fiziksel üretiminden ziyade, konuşmanın ötesinde yer alan duygusal, davranışsal, bilişsel, sosyal ve fizyolojik bilişenlere bütünsel olarak bakılması kalıcı iyileşme sağlayabilir. “Korku-Paralize Olma Döngüsü”nde olan bir birey Kekemelik geliştirmiş ise konuşma eyleminin yapıldığı sosyal ortama bağlı olarak kekemeliği artar veya azalır. Konuşma eylemi ile döngü pekişir ve çıkmasını zorlaştırır.
Korku-Paralize Döngüsü duygusal, davranışsal, bilişsel, sosyal ve fizyolojik bilişenlere etki eder. Bunlara bakılmaksızın ve Kekemelik tedavilerinde yapıldığı gibi, sadece fiziksel konuşmanın üzerinde yapılan çalışmalar etkili olmadığı gibi bireylerin daha da yetersiz ve başarısız hissetmelerine neden olurlar. VOICING© tekniği bu odağı değiştirir.
Danışan kendi hızında yavaşça fiziksel konuşmanın üzerindeki aşırı denetimini azaltıyor, konuşmaya eşlik eden duygusal, davranışsal, bilişsel, sosyal ve fizyolojik etkenler birer birer fark ediyor ve bu olguları anlayarak içsel suçluluk, utanç ve yetersizlik duygularını anlamdırarak öz-sevgi, öz-saygı, öz-değer, öz-güven geliştirmeye başlıyor. Yeni iletişim becerileri geliştirerek yeniden öğrenme süreci ile kendi gerçeğini korkmadan ifade etme hakkını sahipleniyor. Bu süreç, kişiye akıcı konuşmanın kendiliğinden geri gelmesini sağlıyor.
Voicing Çalışmaları Kekemelik Sürecinde Nasıl Gelişim Sağlar?
Sevim Yılmaz, kişisel deneyimleri ve uygulamaları sırasındaki gözlemlerinden yola çıkarak uygulamanın faydalarını şöyle sıralamaktadır:
Farkındalığı arttırıyor, kendimizi ve içsel dünyamızı tanımaya olanak veriyor.
Sesimiz olduğunu ve kendimizi ifade etme hakkımız olduğunu öğretiyor, sesimiz ile barışmamızı sağlıyor.
Kendi duygularımızın farkına varmayı ve özgürce duygularımızı ifade etme olanağı veriyor.
Konuşma üzerindeki aşırı kontrolü azaltıyor, konuşmanın şeklinden ziyade içeriğine odaklanmayı sağlıyor.
Korku, kaygı, öfke, utanç gibi yoğun duygularını anlamayı ve kabullenmeyi sağlıyor.
Belli teknikler ve grup durumları sayesinde, katılımcıya, nasıl göründüğüne veya nasıl ses çıkarıldığına bakılmaksızın, kendi iç dünyası içinde kolayca hareket ve içsel keşfe çıkmasına yardım edilecektir.
Beden ve ses farkındalığı sağlıyor, gergin ve kasılmış bedeni Bio-Enerji çalışmaları ve ses ile gevşetmeyi öğretiyor.
Şarkı söylemenin getirdiği kabul ile tüm duygularımızı kabul etmeye ve onlarla barışmamızı sağlıyor.
Yeni iletişim becerileri geliştirmemize imkân veriyor.
Yeni iletişim becerileri geliştirmemize imkân veriyor.
Utanç, güvensizlik, azalmış kendine güven, kaygı, umutsuzluk, topluluk önünde konuşma endişelerinin, kendini ifade etme korkuları, duygular ile başa çıkmayı ve gidermeyi kolaylaştırıyor.
Sesler ve şarkı söyleme ile duygusal, davranışsal, bilişsel, sosyal ve fizyolojik etkenleri bütünsel / holistik bir yaklaşımla azaltmayı sağlıyor.
Travma ve Kekemelik
Travma tepkisi bireyseldir. İnsanlar, stres olaylarına bireysel algılarına göre duygusal, davranışsal, bilişsel, sosyal ve fizyolojik tepkiler vermektedir. Aynı stres olayına farklı kişiler, farklı tepkiler gösterebilirler.
Çocukluk Çağı Travmaları ve Baş Etme Yöntemleri
Her bir bireyin travma ile nasıl baş edebileceği konusunda önemli farklılıklar bulunmaktadır. Değişkenliği belirleyen, psikolojik esneklik, sağlamlığın kaynağı ve derecesidir.